Karahasanlıların gelenekleri, yoğunlukla mensup olduğu Beydililerin ve diğer Türkmenlerin izlerini taşırken, kısmen de çeşitli coğrafyalarda beraber yaşadığı diğer aşiretlere ait geleneklerin etkisinde kalmıştır. Dolayısıyla Karahasanlıların gelenekleri, beraber yaşadığı toplumların geleneklerinin bir karışımından meydana gelmiştir. Şimdi bu gelenekleri sırasıyla inceleyelim.
A) Kız İsteme ve Nişan Adetleri
Eskiden, Karahasanlılarda dışarıya pek kız verilmezdi. Akraba evlilikleri çoğunlukta olmak üzere, camia içindeki kızlarla oğlanlar birbiriyle evlenirdi. Tabiri caizse amcakızı, amcaoğluna yarı nikâhlı sayılırdı. Bunun temel nedeni, camia soyunu korumaktı. Ancak son yıllarda, bu korumacı uygulamanın dışına çıkılmaya başlandı. Artık yabacılardan kız alındığı gibi, yabancılara kız verilmektedir.
“Dünür Gitme” de denilen kız istemeye, oğlanın anne babası ve köyün hatırı sayılır kişilerinden biri veya birkaçı birlikte giderler. Kız tarafı akrabalara danışmak üzere biraz süre ister. Aslında bir istemede kız verilmez, biraz naz edilir. Kızı verdiklerinde de sade bir törenle nişan yapılır. Nişanda takı takılır ve şerbet içilir. Nişanda genellikle nikâh da kıyılır. Kız isteme işlemi sırasında bir de başlık belirlenir. Başlık, yani Kalın, oğlan tarafının kız tarafına verdiği bir bedeldir. Ancak, son yıllarda artık bu bedel alınmamaktadır.Sadece bazen Süt Hakkı olarak, sembolik bir miktar para alınmaktadır.
Nişanlılık döneminde nişanlılar genellikle göz önünde buluşurlar. Nişanlıyken oğlanın kız evine sık gitmesi hoş karşılanmaz. Oğlan ailesi bayram günü gibi belirli zamanlarda kız evine ziyarete giderler. Bu ziyaret sırasında geline ve ailesine hediyelere götürülür.
B) Berdel (Kız Değiştirme)
Kız değiştirme (berdel), eskiden uygulanan bir gelenekti. Bu uygulamada, bir kız ve erkek kardeş, diğer bir kız ve erkek kardeşle karşılıklı olarak ve eş zamanlı olarak evlenirlerdi. Eskiden özellikle başlık vermemek için uygulanan bu yöntem, artık günümüzde sık olarak rastlanan bir âdet değildir.
C) Beşik Kertmesi
Beşik kertmesi, erkek ve kızın daha bebekken, ebeveynleri tarafından, gelecekte evlenmesine dair verilen bir karardır. Bir kızın doğum haberini alan ve bu kızın ailesiyle akraba olmak isteyen erkek ailesi, kızın ailesine bir beşik yollar ve söz kesilmiş olur. Bu verilen sözden vazgeçmek bunu yapanlar için neredeyse imkânsızdır.
Eskiden nadiren uygulanan Beşik Kertmesi usulü, günümüzde artık terk edilmiştir. Diğer bir gelenek de kocası ölen bir kadının aile içerisinde diğer bir kardeşle evlenmesidir. Günümüzde bu geleneğe çok az rastlanmaktadır.
D) Düğün Adetleri
Düğün adetlerinin başında “okuntu” gelmektedir. Okuntu, düğüne davet etmeyi ifade eden Türkçe kökenli bir terimdir. Çok eski olan bu âdete göre, düğünden önce, çeşitli hediyeler gönderilerek, eş-dost, hısım ve akraba gibi yakınlar düğüne davet edilirdi (Eski Türk hakanları, maiyetinde bulunan halkını veya kendine bağlı boy beylerini savaş vs. sebeplerle toplamak istediğinde onlara “ok” gönderirmiş. Eskiden “Okuntu” denilen bir gelenek mevcuttu.) Okuntuyu dağıtan kişilere hediyeler verilirdi. Düğünlere başlamadan önce taziye yerleri gezilir ve hastalar ziyaret edilerek hatır alınır. Düğünler, genellikle Cuma günü başlar ve üç gün sürer. Davetliler, davul zurna ile karşılanır. Bu karşılamada davulcu ve zurnacı “Şava Havası” denilen bir makam çalarlar. Davetliler kendilerini karşılamaya gelen davulcu ve zurnacıya bahşiş verirler. Düğün evine bayrak asılır ve bu bayrak düğün sonuna kadar asılı kalır. Düğünlerde bol, bol halay çekilir. Ayrıca akşamdan itibaren gece yarılarına kadar, kapalı mekânlarda çeşitli oyunlar yapılır. Bu oyunların mağdurları, genellikle damat tarafındaki kişilerden seçilir.
Düğün boyunca davetlilere, biri “Bayrak Yemeği”, biri de “Takı Yemeği” olmak üzere iki ayrı yemek verilir. Düğün yemekleri genellikle içli köfte, biber dolması, lahana sarması, kuru fasulye ve etli pilavdan oluşur. Bir dönem, düğünlerde tahin helvası ile üzüm ve kayısıdan yapılmış hoşaf ikram edilirdi. Düğün yemeği için birkaç hayvan kesilir.
Düğün sonunda takı takma töreni yapılır. Eskiden çeyiz eşyası gibi ayni kıymetler takı olarak kullanılırken, günümüzde genellikle para ve ziynet eşyası takı olarak takılmaktadır. Takı işlemi, damat ve gelin tarafı ile kirveden başlar ve yakınlık sırasına göre devam eder. Takılar bir ekip tarafından yazılı kayıt altına alınır. Düğünlerde Kirve hem düğünü organize eder, hem de Sağdıçlık görevini yerine getirir. (Kirve yakın akraba mertebesindedir.)
Son 30 yıla kadar düğünlerde Tura ve Güreş müsabakaları ile “Sinsin” oyunu düzenlenirdi. Eskiden atların bol olduğu dönemlerde “Cirit Oyunu” da oynanırdı. Cirit, Türkmenler arasında sık oynan bir oyun türüdür.
Düğün öncesi gece kına gecesidir. (Golan Türkmenleri “kına” yerine “ğına” demektedirler.) Genellikle gelinin arkadaşları ve düğün sahiplerinden olan kadınlar ve kızlar o gece gelinin eline kına yakarak türküler söyleyip eğlenirler.
Gelin evden çıkartılırken, varsa kardeşi kapıyı tutar ve kapı açması için kendisine para verilir. Diğer taraftan, gelin sandığı evden çıkarılmadan kız tarafında bir çocuk sandığın üzerine oturur ve bahşişini almadan sandığın üstünden kalkmaz. Bu adetlerden sonra topluca “Allahaısmarladık” denir ve gelin ata (arabaya) bindirilir. Eskiden, gelin getirilirken, düğün alayının en önünde bir bayrak ve ayna taşınırdı. Damat dam başında durur ve yukarıdan geline güzel bir elma atardı. Elmayı yakalayan kişi, damattan hediyesini alır ve elmayı damada teslim ederdi. Bu elma gerdek gecesi gelin ve damat tarafından yenirdi. (Elmanın, Âdem ve Hava (AS)’dan kalma geleneği temsil ettiğini sanıyoruz.) Gelin oğlan evine gelince hemen attan inmezdi. “Gelin attan inmiyor; kaynanası, kayınbabası ne veriyor.” diye sorarlardı. Kaynana ve kayınbaba da gelin razı olana kadar verecekleri hediyeleri sayarlardı.(Kaynana ve kayınbaba geline, “Tarla verdim”. “Bağ verdim” derlerdi. Ancak, bu sözler pek tutulmazdı.) Gelin eve girerken ayağının altına tahta kaşık veya bardak konularak kırdırılır. Gelinin çok çocuğu olması ve ilk çocuğun da erkek olması için yatak, odasına çocuk beşiği koyarlar ve yatağın üzerine de erkek çocuk bırakırlar.
Gerdek gecesi, güveyi gerdeğe girerken sopalarla kovalanırdı. Eğer çevik davranıp kendini gerdek odasına atmazsa, haliyle dayağı yerdi. Gerdekten önce damat ve gelin namaz kılarlar. Eskiden kirvenin oğlu, (Genellikle küçük yaştaki olan çocuklar) gelin ve damadın ellerini birleştirip, bir tekerlemeyle gelinin vebalinin damadın üzerinde olduğunu söyler ve odayı terk ederdi.
E) Doğum Adetleri
Eskiden doğumları “Ebe Kadın” denilen köyün yaşlı ve tecrübeli kadınlarından biri yaptırırdı. Ebe kadınlar, bu görevi nesilden, nesile aktarırlardı. Bebek doğar doğmaz tuzlu suyla yıkanırdı. Loğusa kadınlara “Loğusa Şerbeti” içirilirdi. Zorunlu haller dışında, kırkı çıkıncaya kadar bebekler dışarı çıkarmazdı. Doğumun kırkıncı günü doğum yapan kadınla bebeği yıkanırdı. Bebek ayrıca yörede yetişen ve “Pijdon” (Civan Perçemi) denilen bir otla yıkanırdı. Bu otun, bebeklerin bağışıklık sistemini güçlendirdiği söyleniyordu.
Bebekler “Höllük” denilen bulgur kıvamındaki kavrulmuş toprakla sarılırdı. Bebekler altını ıslattığında bu toprak bebeğin altını kuru tutmaya yarardı. Höllük, ateşte kavrulduğu için de sağlıklı bir malzeme özelliği taşırdı.
Bebekler ahşaptan yapılmış beşiklere konurdu. Bu beşikler güzelce boyanarak süslenirdi. Ayrıca beşiğe renkli boncuklarla bezenmiş saçaklar ve el yapması süsler asılırdı. Beşik sallama işi neredeyse ya yaşlıların, ya da biraz büyükçe kardeşlerin görevi gibiydi.
Bebeği olmayanlar veya erkek çocuk isteyenler ziyaret yerlerine giderlerdi. Bu ziyaret yerlerinden biri ocak niteliğinde olan Telin diğeri de Aligöl idi. Çocuk için ziyarete gidenler ziyaret yerinde kurban keserlerdi. Aligöl’ü ziyaret ettikten sonra çocuğu olanlar, çocuklarına Aligül; Telin’i ziyaret ettikten sonra çocuğu olanlar da çocuklarına Tahsin, İrfan, Kamil ve Kazım isimlerini koyarlardı. Bu yüzdendir ki camiada epeyce Aligül, Tahsin, İrfan, Kâmil ve Kâzım isimli Karahasanlı mevcuttur. Hoş olmayan bir tanımlama ama Camiada erkek çocuğu olmayanlara “Körocak” denilmektedir.
F) Gelinlik Etme Âdeti
Gelinler, başta kayınbabası olmak üzere, kocasının akrabası olan yaşlı erkeklerle saygıdan dolayı, ya hiç konuşmazlardı, ya da çok kısık sesle konuşurlardı. Gelinliğin sona erdirilmesi için, geline çok büyük hediyeler verilirdi.
G) Sünnet Adetleri
Sünnet törenlerinin davet ve eğlence şekli, düğün törenlerine çok benzer. Sünnet sırasında tekbir getirilir ve salâvatlar okunur. Eskiden, sünnet bittikten sonra orta yere bir teşt konularak para atılırdı. Sünnetçi teştin başında oturur ve bir yandan teştin kenarına usturayla vurarak, bir yandan da “Peygamber aşkına” diyerek teşte para atılmasını teşvik ederdi. Bu paranın tamamı sünnetçiye verilirdi. Sünnetçi de bir jest olarak bozuk paraların bir kısmını çocuklar alsın diye etrafa saçardı. Eskiden, çocukların sünneti genellikle düğün bitince ve davetliler dağılmadan yapılırdı.
H) Bayram Adetleri
Bayram etkinlikleri, geleneksel Türk adetlerine göre yapılır. Bayram Namazından sonra, cemaat dağılmadan önce kendi arasında bayramlaşır sonra da kabir ziyareti yapılır. Ardından da sırasıyla önce taziye yerleri, sonra da hastalar ziyaret edilir. Daha sonra da büyüklerden başlanarak, tüm komşuların bayramı, ekâbir bir grup tarafından evleri ziyaret etmek suretiyle kutlanır. Ayrıca, köyün gençleri de tüm akraba ve komşuları ziyaret ederek, bayram tebrikinde bulunurlar.
Eskiden “Bayram” denilince akla yağlı bazlamalar gelirdi. Hemen, hemen her evde yağlı bazlama yapılarak köyün tamamına dağıtılırdı. Bu vesileyle her evden biri, tüm evleri ziyaret etmiş olurdu. Bir de kız erkek ayırmadan, tüm çocukların ellerine kına yakılırdı. Ayrıca bayramlarda Tahtalı denilen ve genellikle kağnın bir parçası olan gop, (Yaklaşık 2 metre uzunluğunda, 40 cm genişliğinde ve 10 cm kalınlığında bir kalas) hezenlere (Büyük mertek) atılan iplere geçirilerek salıncağa benzeyen ve bir düzenek kurulurdu. Kurulan bu düzeneğe en az 6-7 kişi binerdi. Kalasın her ucuna birer kişi binerek, tıpkı salıncağın yana sallanması gibi sallanırlardı. Bu oyunu genellikle kız çocuklar oynardı. Eğer yaşları küçükse aralarına erkek çocukları da alırlardı.
I) Ölüm Gelenekleri
Ölüler, ülke geleneğine göre defnedilir. Cenaze törenine köydeki tüm ahali iştirak eder. (Burada küskünlük ve dargınlık göz önünde tutulmaz.) Definden sonra hep birlikte ölü evine gidilir ve Kur’an okutulur. Bunu takiben, ölü sahibi tarafından cemaate yemek verilir. (Ölü için yemek vermek, eski Türklerden kalma bir gelenektir.) Camiada ölü helvası pek pişirilmez. Yaklaşık üç ay boyunca ölü için ağıt yakılır.
Aşiret mensubiyeti dolayısıyla, cenazeye iştirak hayli büyük olur. Tüm Karahasanlı köyleri ve çevre köyler ölü için taziyeye gelirler. Eskiden yemek hizmetinin tamamı ölü evi tarafından karşılanırdı. Son senelerde bu yükün hafifletilmesi bakımından, misafirlerin doyurulması ve evlerde barındırılması köy halkı tarafından sağlanmaktadır. Ayrıca, son yıllarda, maddi durumu zayıf olan ölü sahiplerine yardım edilmesi de bir gelenek haline gelmiştir. Yine ölünün “Kırkı için Mevlid-i Şerif okutulur. Bu tören yemekli olarak icra edilir.
Ölü sahipleri, yas nedeniyle bir müddet tıraş olmazlar ve haber dinlemek amacıyla da olsa radyo ve televizyonlarını açmazlar. Köyün ileri gelenleri, yaklaşık bir ay sonra, bu kişilerle beraber tıraş olurlar. Ayrıca “Hele şu radyoyu ya da televizyonu açalım da haberleri dinleyelim” bahanesiyle ölü evinin radyo veya televizyonunu açarlar. Böylece onların günlük hayata dönmelerini sağlarlar.
J) Koç Koyurması (Katımı)
Kuzular aynı dönemde doğsun diye, koçlar sürüden ayrı olarak tutulurdu. Bu ayrı tutma süresi koç koyurmadan üç-dört ay önce, yani Temmuz-Ağustos aylarında olurdu. Kasım ayının başlarında koçlar koyurulurdu. Yani sürüye katılırdı.
Koç koyurma törenine dua ile başlanırdı. Bu tören gerçekten çok eğlenceli geçerdi. Bu törene sürü sahipleri ve genellikle kadınlarla çocuklar katılırdı. Koç koyurma esnasında koçlar özenle boyanır ve özel yapılmış aynalı, püsküllü, saçaklı bir süsle süslenirdi. Boyunlarına da elmalardan oluşan bir gerdanlık asılırdı. (Daha sonra bu elmalar çoban tarafından yenirdi.) Bu törende özellikle buğday, nohut ve fasulyeden yapılan hedikle boyalı şeker ve lokum ikram edilirdi. Ayrıca bu tören sırasında çobana çeşitli hediyeler de verilirdi.
K) Ay Tutulması
Ay tutulması uğursuzluk sayılırdı, Bu yüzden, bu uğursuzluğu kovmak için de Ay tutulunca genellikle teneke çalınıp, silah sıkılırdı. (Bu geleneğin Şaman Türklerinden kalma olduğunu sanıyoruz.)
L) Hıdrellez
Hıdrellez, Karahasanlıların hayatında önemli bir yer tutar. Bu gecede bazı etkinlikler yapılırdı. Önce evler iyice temizlenir ve Hıdrellezin eve uğraması için dualar edilirdi. Sonra da gece eve uğradığında, ısınması için de şömine yakılır ve şömineye sabaha kadar yanacak kadar büyük bir kütük atılırdı. Ayrıca, Hıdrellez gelip dokunduğunda bereketlensin diye, evdeki bütün zahire çuvallarının, gıda kaplarının ve para keselerinin ağzı açık bırakılırdı.
Diğer taraftan, Hıdrellezde köyün delikanlıları, önce bir arkadaşlarını Hıdrellez kılığına sokarlardı. Sonra da ev, ev gezerlerdi. Maniler söyleyerek bu evlerden buğday, nohut, fasulye ve bulgur toplarlardı. Daha sonra da topladıkları bu zahireyi bakkala götürüp yiyecek bir şeyler alıp afiyetle yerlerdi. Böylece Hıdrellez etkinliği sona ererdi.
M) Diş Hediği
Çocuğun ilk dişi çıkmaya başlayınca, buğday, nohut, çedene ve fasulyeden oluşan hedik kaynatılarak, hem davet edilen komşu ve akrabalara ikram edilirdi, hem de tüm köye dağıtılırdı.
N) Cuma Akşamlığı
Eskiden asla ihmal edilmeyen adetlerden biri de Cuma Akşamlığı idi. Cuma Akşamları evde ne yemek pişmişse ondan bir kap alınıp, ihtiyaç sahiplerine ikram edilirdi. Cuma akşamlığı götürülen kimseleri mahcup etmemek için de ya kapısı çalınır ve ev sahibi gelmeden yemek kabı kapı önüne bırakılarak, oradan uzaklaşılırdı. Ya da bu akşamlıklar, küçük yaşlardaki çocuklar eliyle gönderilirdi. Günümüzde ise bu adet artık pek uygulanmamaktadır.
O) Ölü Akşamlığı
Ölen kişiler hayrına kırk gün boyunca, akşamları fakir bir aileye iki veya üç çeşit yemek götürülürdü. Bu adet de günümüzde terk edilmeye başlanmıştır.
P) Zemheri Kömbesi (Kullore Çılla)
Zemheri günleri çok çetin geçtiği için, Zemheriden kurtulmanın hayrına kömbe yapılırdı. Bu kömbe istisnasız olarak köydeki tüm ailelere dağıtılırdı.
R) Kırklık Kömbesi (Kullore Pemi)
Koç koyurmadan kırk gün sonra yapılan bir kömbedir. Sadece çobanlara ikram edilirdi. Bu kömbe elle bölünürdü. Doğacak kuzuların ve davarın soyu kesilmesin diye bu kömbe bıçakla kesilmezdi.
Yazar Hakkında
Ali Gültekin Biniş, 1956 yılında Elbistan’ın Türkören Köyünde doğdu. İlkokulu Türkören Köyünde, Ortaokulu Elbistan’da, Liseyi de Tokat’ta okudu. Ardından sırasıyla; Tokat Eğitim Enstitüsü’nde, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Genel Türk Tarihi Bölümü’nde, Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İktisat Bölümü’nde, Uludağ Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü’nde toplam 17 sene öğrenim gördü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Genel Türk Tarihi ve SBF Kamu Yönetimi Bölümlerine ait lisans diplomaları bulunmaktadır.
Ali Gültekin Biniş, ağırlıklı olarak, Maraş ve civarına ait tarih araştırmaları yapmaktadır. 2010 yılında yayınlanan, Karahasanlılar, 2013 yılında yayınlanan Karahasanlıların Soyağacı, 2017 yılında yayınlanan Buhanililer ve yine 2017 yılında yayınlanan Maraş Yöresindeki Şamlular adlı dört araştırma kitabı bulunmaktadır. Ayrıca, Bulutlar Kan Ağlıyordu isimli bir romanı bulunan yazarın, çeşitli web sitelerinde, gazetelerde ve dergilerde yayınlanmış makale ve şiirlerine sahiptir.