Aslen Türkmen olan Karahasanlıların, anadili Türkçedir. Ancak, 1515 yılında yapılan Turna Dağı Savaşı’ndan sonra, Osmanlıcaya çok benzeyen Kurmancça lehçesini konuşmaya başladıkları düşünülmektedir.
Kurmancçanın Ortaya Çıkması
Horasan ve Doğu Anadolu’da özellikle şehir dili olması sebebiyle Farsça, bölgeye gelen toplumların dili üzerinde diğer dillere göre daha etkili olmuştur. Farsça, önce kelime, sonra da gramer unsurları bakımından burada yaşayan Türklerin dillerini sömürmüştür. Selçuklular döneminde Farsçanın resmi dil olması ve Osmanlılar döneminde de Türkçeyi yaygınlaştırma hedefi veya politikasının bulunmaması sebebiyle Farsçanın bu etkisi günümüze kadar devam etmiştir.[1] Bölgede Farsçadan sonra en önemli dil Arapçadır. Sıralamada bu dilleri Türkçe takip etmektedir. Neticede bu dillerin bir arada konuşulduğu bölgede, Osmanlıcaya çok benzeyen yeni bir lehçe olan Kurmancça ortaya çıkmıştır.[2]
Kurmancçayı Oluşturan Kelimelerin Kökeni
Kurmancça, Osmanlıca gibi Türkçe, Farsça ve Arapça kelimelerden oluşmaktadır. Bu konuda yapılan bir etimolojik çalışmada, Kürtçe içindeki 7000 dolayında kelimenin Türkçe olduğu tespit edilmiştir.[3] Önemeli kaynaklar arasında gösterilen başka bir Kürtçe-Türkçe Sözlük’te bulunan 5900 kelimenin %22’sinin Farsça, %21’inin Arapça, %17’sinin Türkçe, %8’inin özel isim ve %33’ünün de Süryanice, Ermenice, İtalyanca, Rusça, Yunanca, Fransızca ve kaynağı tespit edilemeyen dillerden geldiği tespit edilmiştir.[4] Rusya Bilimler Akademisi’nin yayınladığı sözlüğe göre de Kürtçenin söz varlığının % 99’dan fazlasının kökeni başka dillere ait olduğu görülmüştür. Bu kelimelerin %40,96’sı Arapça, %39,09’u Farsça, %14,96’sı Türkçe, %2’si Ermenice, %1,99’u da diğer bazı dillere ait kelimelerdir.[5] Dolayısıyla Karahasanlıların konuştuğu Kurmancça lehçesi de Kürtçeden farklı bir etimolojik yapıya sahip olup, Osmanlıca gibi ağırlıklı olarak, Türkçe, Farsça ve Arapça terkibinden meydana gelmiştir.
Karahasanlıların Dili Neden Değişti?
XVI. yüzyılın başlarında bir yandan Şahkulu’nun Anadolu’daki Alevileri Osmanlı Devleti aleyhinde teşkilâtlandırmaya başlaması,[6] diğer yandan Amasya’da bir araya gelen yirmi bin kişilik Erdebil sofularının etrafa dehşet saçması,[7] Osmanlılarla Safevîler arasında daha önce mevcut olan siyasi mücadelenin mezhep kavgasına dönüşmesine neden oldu.[8] Teke-İli ve Amasya Türkmenlerinin isyan nitelikli bu kalkışmaları Osmanlının oldukça canını sıkmıştı. Yavuz Sultan Selim, bu yüzden Şah İsmail’in üzerine gitmeden önce, Anadolu’yu, Şi’a tehlikesinden kurtarmaya karar verdi ve Şiî Türkmenleri ağır bir şekilde cezalandırdı (1512). Akabinde (1514 yılında) yapılan Çaldıran Savaş’ında, Kızılbaş Türkmenlerin desteklediği Safevîleri yendi. 1515 yılında yapılan Turna Dağı Savaşı’nda da Dulkadir Beyliği’ni yenilgiye uğrattı. Bu gelişmelerden sonra, Safevî Devletini kuran Alevî Türkmenlerinin Anadolu’da kalan kısımları, Osmanlı yönetimi tarafından tehdit olarak algılanıp, baskı altına alınırken,[9] Çaldıran Savaşı’nda Osmanlıların yanında yer alan Kürtlere önemli ayrıcalıklar tanındı. Mesela; Türkmenler mütemadiyen göçebelikten vazgeçmeye ve yerleşik hayata geçmeye zorlanırken, Kürtler bu uygulamanın dışında tutuldu. Kürt aşiret beylerine kullandıkları topraklar için tapu hakkı verilirken aynı hak Türkmen aşiret beylerine tanınmadı. Kürtlere kendi yöneticilerini belirleme yetkisi verilirken, Türkmenlere Enderun’da yetişen idareciler atandı. Kürtlerden vergi alınmazken, Türkmenlerden alındı. Kürtler askere alınmazken, Türkmenler askere alındı. Kürtler iskân etmek zorunda değilken, Türkmenler iskana zorlandı.
Osmanlıların bu politikası yüzünden, Türkmenlerin bir kısmı İran’a göç etti. Anadolu’da kalanların bir kısmı Kürt aşiretlerinin içine karıştı.[10] Karahasanlıların da içinde bulunduğu bazı Türkmenler ise mevcut kimlikleriyle sıkıntı çekmemek ve özellikle Kürtlere tanınan avantajlardan yararlanmak için, kendilerini Kürt olarak tanıtma yoluna gitti.[*]
Dilin Değişmesi Mümkün mü?
Yaptığımız araştırmalar, toplumların dillerinin değişmesinin pekâlâ mümkün olduğunu göstermektedir. Nitekim, Türk, Kürt ve Batılı tarihçiler de Kürtleşen, Türkleşen ve Araplaşan milletlerden bahsetmektedirler. Şimdi bu konuyu somut örneklerle açıklayalım. Urfa’daki Karakeçili aşireti mensupları Kürtçe konuşuyorlarken, Ankara’daki, Kırıkkale’deki, Eskişehir civarındaki Karakeçili aşireti mensupları Türkçe konuşuyorlar ve bir tek kelime Kürtçe bilmiyorlar.[11] Diğer taraftan, Dögerlü adlı Türk aşireti Kürtleşmiş ve Kürt kökenli İgirmi-Dört aşireti Türkleşmiştir.[12] Bugün kendini Kürt olarak bilen bazı ailelerin XVI. yüzyıl kayıtlarına göre Türkmen olduğu, tespit edilmiştir.[13] Bitlisli Şerefeddin Han da (1597) Tunceli ve yöresindeki beyliklerin soy bakımından Türkmen olup, soylarının Selçuklu hükümdarı Melikşah’a dayandığını söylemektedir.[14] Şerefeddin Han, Kürtçenin nasıl değişikliğe uğradığından bahsederken de “Kentlerde ve işlenmiş topraklarda yaşayan ve Acemler (Arapça bilmeyen barbarlar) ile Perslerden oluşan yerli halklara komşu olarak yaşadılar. Orada kendi (ana) dillerini terk etmişler ve dilleri barbarca (Acemce) olmuştur.[15]” diye ifade etmektedir. Mehmed Emin Zeki Bey ise, Kürt Aşiretleri hakkında bilgi verirken; Delmam Kân Aşireti için “Bu Aşiret Arapça konuşur. Asılları Kürt’tür.[16]” demektedir. David McDowal “Modern Kürt Tarihi” adlı kitabında, “… kimi Arap ve Türkmen aşiretlerinin kültürel olarak Kürtleştiği kuşkusuzdur,”[17] demektedir.
Okuma yazma bilmeyen halkların çok çabuk dil değiştirdiklerini kaydeden Rus tarihçisi Gumilev, bu konuda tartıştığı muhatabına, “Peki, benim annem altı yaşına kadar Fransızca konuşmuş, Rusçayı ise daha sonra okula başladıktan sonra okulda ve sokaklarda kız arkadaşlarıyla oyun oynarken öğrenmiş. Bu durumda annem altı yaşına kadar Fransız ondan sonraki dönem için Rus mu olmuştur?” diye sormuştur. Buna benzer bir süreci İrlandalılar da yaşamıştır. İrlandalılar 200 yıl boyunca kendi dillerini unutarak, İngilizce konuştular. Eğer etnik yapı için dili esas alan bir yaklaşımla hüküm verseydik, “İrlandalılar bu iki yüz yıl boyunca İngiliz olmuşlardır.” dememiz gerekirdi.
Şimdi daha yakın bir örnek verelim: 1965 yılından itibaren Almanya’ya işçi olarak giden Türklerin ve Kürtlerin üçüncü ve sonraki kuşakları, büyük bir dil erozyonuna uğramıştır. Bu kuşaklara tabi olan kişilerin büyük bir bölümü, sadece doğup büyüdükleri ülkenin dilini konuşuyorlar ve Türkler Türkçeyi, Kürtler de Kürtçeyi tamamen unutmuşlardır. Muhtemelen bunların nesilleri de ana dillerini konuşmayıp, farklı bir dil konuşacaklardır. Bu örneklere göre sadece dil unsurunu esas alarak etnolojik bir değerlendirme yapılsaydı, sadece Almanca, Fransızca, İngilizce veya İtalyanca konuşan bu nesil için “Bunlar Alman’dır! Fransız’dır! İngiliz’dir! veya İtalyan’dır!” dememiz gerekirdi. Neticede yarım asırlık bir sürede bile dilin değişmesi mümkün olabilmektedir. Dolayısıyla sadece dili etnik bir işaret olarak kabul etmek mümkün değildir.
Nitekim hiçbir etnolog, dili etnik işaret olarak kabul etmez. Aksi halde İbranice bilmeyen Musevileri, Kıptîce bilmeyen Kıptîleri, Ermenice bilmeyen Ermenileri, Çerkezce bilmeyen Çerkezleri nereye koyacağız? Yukarıda verilen örneklerden anlaşılacağı üzere dil değişmesinin bazen tek yönlü bazen de çift yönlü olarak mümkün olduğu görülmüştür. Zira, bazı Türk kökenli aşiretlerin Kürtleştiği, bazı Kürt kökenli aşiretlerin de Türkleştiği veya Araplaştığı tespit edilmiştir.
Netice itibariyle toplumların dili, bazen sosyolojik bir süreç içinde ve tabii haliyle yapılan kelime alış-verişiyle bazen halkların başka bir dili benimsemesiyle bazen baskı unsurlarının zorlamasıyla bazen de kimlik gizleme amacıyla değişmektedir. Karahasanlılar da diğer bazı Türkmenler gibi Osmanlıların Türkmenler üzerindeki olumsuz siyaseti nedeniyle mevcut kimlikleriyle zarar görmemek, Kürtlere tanınan ayrıcalıklardan faydalanmak amacıyla kendilerini Kürt olarak göstermek[**] için kendi arzularıyla Kurmancça konuşmaya başladıkları ve geçen yaklaşık beş asırlık süreç içinde de dillerinin değiştiği tahmin edilmektedir. Günümüzde Elbistan’daki Karahasanlılar hem Türkçe hem Kurmancça; Afşin ilçesinin Alemdar kasabasındaki ve Kadirli ilçesinin Karatepe köyündeki Karahasanlılar sadece Türkçe; Pazarcık’taki ve Doğanşehir ilçesinin Kapıdere, Beğre ve Muratı köylerindeki Karahasanlılar ise genellikle Türkçe konuşmaktadırlar.
Kurmançça lehçesi, Türkçe, Farsça ve Arapça kelimelerden oluşmaktadır.
______________________________________
[1] Buran, Ahmet Prof. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Üzerine Araştırmalar II
[2] Gülensoy, Tuncer Prof. Dr. Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi,
[3] Gülensoy, Tuncer Prof. Dr. Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi,
[4] El Hediye El Hamidiye Fi’l-lügat El Kürdiye, İstanbul 1984 (Türkçeye çeviren Mehmet Emin Bozarslan)
[5] Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 20 Yıl: 2006/1 (19-33 s.) Rusya Bilimler Akademisinin yayınladığı Kürt Dilinin Etimolojik Sözlüğü sayfa 182 (Bu kelimelerin %40,96’sı Arapça, %39.09’u Farsça, %14,96’sı Türkçe, %2’si Ermenice, %1,99’u da diğer bazı dillere ait kelimelerdir.)
[6] Uzunçarşılı, İsmail Hakkı Ord. Prof. Osmanlı Tarihi, II. Cilt, 10. baskı, sf: 230, 231, 254, 255, Türk Tarih Kurumu Yayınları-2011 – Gündüz, Tufan, Prof. Dr. Son Kızılbaş Şah İsmail. Yeditepe Yayınları s.102
[7] Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Doç. Dr. Said Öztürk; Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmalar Vakfı
[8] Mustafa Öztürk, Kilis, Urfa, Adıyaman ve Çevresinde Cemaatler-Oymaklar.
[9] Şeref Han, Şerefname
[10] Mustafa Öztürk, a.g.e.
[*] Onların etnik yapı ve inanç konusundaki beyanını ciddiye almayan Osmanlılar, bu grupları “Türkmen” olarak kaydetmeye devam etmiştir.
[11] Gökalp, Ziya. Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Toker Yay.
[12] Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı- Destanları, s. 267, 292
[13] Halaçoğlu, 1500-1600 yılları arasındaki Osmanlı tahrir kayıtları,
[14] David McDowal, Modern Kürt Tarihi (Kürtleşen Türkmenlerden bahsetmektedir.)
[15] Gürbüz, Macit. Kürtleşen Türkler, Selenge Yayınları, İstanbul 2007.
[16] Şerefhan, Şerefname, 1/1 cilt sayfa 18
[17] Mehmed Emin Zeki Bey (Kürdistan Tarihi) Beybun Yay. Ankara 1992. s. 182
[**] 1915 yılından sonra Türkiye’de kalan Ermenilerin, zarar görmemek için, kendilerini Kürt ve Alevi olarak tanıttıkları, yıllar sonra bir belgeselde ortaya çıktı.

Yazar Hakkında

-
Ali Gültekin Biniş, 1956 yılında Elbistan’ın Türkören Köyünde doğdu. İlkokulu Türkören Köyünde, Ortaokulu Elbistan’da, Liseyi de Tokat’ta okudu. Ardından sırasıyla; Tokat Eğitim Enstitüsü’nde, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Genel Türk Tarihi Bölümü’nde, Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İktisat Bölümü’nde, Uludağ Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü’nde toplam 17 sene öğrenim gördü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Genel Türk Tarihi ve SBF Kamu Yönetimi Bölümlerine ait lisans diplomaları bulunmaktadır.
Ali Gültekin Biniş, ağırlıklı olarak, Maraş ve civarına ait tarih araştırmaları yapmaktadır. 2010 yılında yayınlanan, Karahasanlılar, 2013 yılında yayınlanan Karahasanlıların Soyağacı, 2017 yılında yayınlanan Buhanililer ve yine 2017 yılında yayınlanan Maraş Yöresindeki Şamlular adlı dört araştırma kitabı bulunmaktadır. Ayrıca, Bulutlar Kan Ağlıyordu isimli bir romanı bulunan yazarın, çeşitli web sitelerinde, gazetelerde ve dergilerde yayınlanmış makale ve şiirlerine sahiptir.